Ekonomiden Ne Öğrenebiliriz?

Ekonomiden Ne Öğrenebiliriz?

Bugün kapitalist sistem dünyanın hemen her yerini kaplamış durumda. Kimisinde hakim sistem, kimisinde ise diğer yerel üretim ağlarının yanında yavaş yavaş büyümeye devam ediyor. Hoş, hakim olduğu yerlerde de büyümeye devam ediyor. Neredeyse dünyada tüm kötülüklerin babası gibi görülen kapitalist sistemi anlamak için ilk başta diğer sistemlerden farkını ele almamız gerekir.

Sistemler Kusurludur 

Kapitalist sistemi diğer sistemlerden ayıran en önemli özelliği üretime ve tüketime bakış açısıdır. Kapitalizm öncesinde de dünyada servet ve dolayısıyla eşitsizlikler vardır ama bu servet sürekli yeni üretim için kullanılmamıştır. Kapitalist sistemin farkı, servet ile sermaye ayrımı yapmasıdır. Servet, sürekli yatırım ve üretim için kullanıldığında sermaye olur. Sermayenin buradaki ana amacı kar elde etmektir. Bunun da başlıca iki yolu vardır: Birincisi emeğin ücretini baskılamak, ikincisi ise emeğe gerek kalmayacak şekilde teknolojik ataklar yapabilmek. Tabi bir de bunların bir oyun gibi oynandığı piyasalar vardır. Kapitalizm, esnekliği sayesinde birçok farklı strateji belirleyip, piyasalar arasında da sıçramalar yaparak karın en fazlalaştırılmasına dayanır.

Termodinamik biliminin yasaları uyarınca dünyadaki hiçbir sistem, doğal dahi olsa kusursuz değildir. Kapitalist sistem de buna istisna değildir. Birçok çelişkiyi içinde barındır. Bunlardan birisi emeğin üzerindeki baskıyı artırarak, emeğin çalışması üzerinden elde edilecek karı en fazlalaştırmaktır. Bu durum, sermayedarlar ile emekçileri karşı karşıya getirme potansiyelini içinde taşır. Bunun önlenmesi için sermayedarlar ve devletler birçok farklı strateji uygularlar.

Kapitalizmin İkinci Kusuru Sürdürülebilirlik

Kapitalist sistemin ikinci içsel çelişkisi ise kaynakların sürdürülebilirliği ile ilgilidir. Sürekli yatırım ve büyüme, yeni kaynakların kullanılmasını beraberinde getirir. Halbuki dünyadaki tüm kaynaklar sınırlıdır. Örneğin bugünkü ekonominin dayandığı ana meta olan petrolün üretim zirvesini yaşadığı ve en fazla iki yüz yıl içinde biteceği öngörülmektedir. Diğer birçok madde için de aynı kaygılar vardır. Kapitalizmi savunan birçok yazar, sistemin esnekliği ve yenilikçiliği ile çevreci ve yeni çözümler getirileceğini söylese de, yeni çözümlerin de kendi içinde birçok açmazı bulunmaktadır. Örneğin, lamba teknolojisindeki iyileşmeyle sağlanan yenilikçi aydınlatmanın daha az lamba kullanılmasını sağlayacağı beklenirken, daha fazla kullanımına neden olduğu görülür.

Kapitalizmin Üçüncü Kusuru Atıklar

Kapitalist sistemin üçüncü içsel çelişkisi ise atıklardır. Atık kısmı insanların kafasında kaynakların kısıtı kadar oturmamakta ve dikkat çekmemektedir. Dünyada bugün bakterilerin ayrıştıramadığı inorganik bir atık yığını oluşmaktadır. Kabaca 100 derecenin üzerinde üretilen ürünler ayrıştırılamaz. Doğa zaten ayrıştıramadığı bu atıkları yüzbinlerce yıl içinde hidrokarbon olarak içine hapsetmişken, insanoğlu bunu son iki yüzyılda çok yoğun bir şekilde çıkarmış ve atık olarak dünyaya bırakmaya başlamıştır. Bu ayrıştırılamayan malzeme bugün yaşamın sürdürülmesini sağlayan bakterileri boğmaktadır. Bu da yaşam zincirinde önemli gediklerin oluşmasına neden olmaktadır. Atıklarla ilgili diğer bir sorun ise, atmosfere ilişkindir. Atmosfere sürekli hidrokarbon kullanımı nedeniyle karbondioksit veya metan gazı salınmaktadır. Bu da küresel ısınmaya neden olmaktadır. Atmosferde artan karbondioksit oranını en basit haliyle şöyle düşünün. Örneğin Venüs’ün sıcaklığı 460 derecedir. Bunun nedeni, etrafını saran karbondioksit tabakasının Venüs’ü ısıtmasıdır. Dünyayı özel kılan, ısıyı canlı yaşamı için uygun tutan atmosferik yapısı, karbondioksitin sürekli artması nedeniyle risk altındadır. Atmosferde biriken karbondioksit ve metan gazları, dünyadan geri ışınan güneş ışınlarının uzaya geri dönmesine izin vermemekte ve dünya ısınmaktadır. Bunun farklı coğrafyalar üzerinde farklı etkileri olmaktadır. Kimi bölgelerin yağışları azalmakta, kimisinde seller olmakta, kutuplarda buzullar erimekte, kimi yerlerin sular altında kalması beklenmektedir. Dolayısıyla atıkları yalnızca çöp olarak düşünmemek gerekmektedir. Atmosfere salınan gazlar da üretim ve tüketimimizin maliyeti olan atıklardır.

Fizikte Yerçekimi Neyse Ekonomide Rekabet O mu?

Kapitalist sistemin sürekli yatırım ve büyüme döngüsüne saplanıp kaldığını, bunun sürekli bir kar arayışı olduğunu anladık. Bu sistemin, tüm sistemler gibi insanların kafasında ideolojik olarak meşrulaştırılması için birçok eser üretilmiş, birçok düşünür çalışmıştır. Bugün birçok kişinin aklında kapitalist sistemin vurguladığı hususlar, hiçbir sorguya yer kalmaksızın kabul edilir. Örneğin bir kişinin kendi refahı için çalıştığında, toplum ve gezegenin de refahını artıracağı gibi. Yada piyasaların tüm sorunların çözümünü sağlayacağı ifade edilir. Çevre sorunlarının nedeni piyasaların yeterince gelişmemesi olarak görülür. Piyasaları görünmeyen bir el düzenler. Fizikte yer çekimi neyse ekonomide ve iş piyasasında rekabet odur, gibi.

Sezgilerimiz Kapitalizm Hakkında Kötümser

Kapitalist sistemin tüm bu vurgularına rağmen bugün dünyada birçok kişinin dünyanın gidişatı ile ilgili sezgileri kötüdür. Mesela kapitalist sistemin herkesin bu sistemden kazançlı çıkacağı vurgusu artık çalışmamaktadır. Mesela geleneksel dünyada servet farklılıkları da bu kadar yüksek değildir. Örneğin dünyanın en fakir yeri ile en zengin yeri arasındaki fark, 1’e 4’tür. En fakir bölgeler 1 lira kazanırken, en zengin bölgeler ise 4 lira kazanmaktadır. Bugün ise bu rakam 1’e 400’ün üzerine çıkmıştır. Bölgeler arası bu eşitsizliklerin yanı sıra, bölge içinde büyük eşitsizlikler vardır. Bugün neredeyse tüm devletlerde ülke içindeki zenginlerin toplam servetten aldığı pay, daha düşük gelir gruplarına göre hızla artmaktadır.

Çözüm Büyümeme Savunucularından mı Geliyor?

Bu ve benzeri sebeplerden dolayı dünyayı kapitalist sistemin değerleri ile anlamlandıramayan birçok kişi vardır. Bunlardan benim en çok ilgimi çeken, büyümeme - degrowth yaklaşımıdır. Bu yaklaşımı kısaca şöyle özetleyebiliriz. Ekonomi, sosyal bir bilimdir. Dolayısıyla insana dayalıdır. Bir kişi bugün doktora gitse, doktor bu kişiye vücudunda bir kist var, sürekli büyüyor dese bu kişi ne hissedecektir? Ekonomideki durum büyümeme kuramcılarına göre aynen bu kist gibidir.

Aslında bugün bizim kapitalist sistemde içine sıkıştığımız büyüme vurgusu budur. Bugün dünya nüfusu büyümek zorundadır. Büyümesi yetmez, eskiye nazaran daha fazla tüketmek zorundadır. Kalabalık evler, tekil kişilerin yaşadığı evlere evrilmelidir. İnsanlara selfie, vb. diktelerle kendi egoları pompalanmalıdır. Bu sayede iki ego bile bir eve sığamamalıdır.

Bunun nedeni basittir. Ekonominin büyümesi daha fazla istihdam demektir. Ekonomi büyümezse istihdam yaratılamaz. İstihdam yaratılamazsa toplumsal uyum sağlanamaz. Dolayısıyla daha fazla istihdam için büyüme şarttır. Bugün herhangi bir üst düzey devlet yöneticisiyle konuşsanız, ilgisi ne zaman dağılsa istihdam yaratılacak deseniz, hemen toparlanır.

Büyümeme Planlı Gereksizliğe Karşı Çıkıyor

Toplumsal istikrarın sağlanması amacıyla istihdam yaratılması için planlı gereksizlik adı verilen bir yaklaşım benimsenir. Planlı gereksizlik tam olarak şudur. Bir ürünün dayanıklı üretilme imkanı varken bu şekilde üretilmemesi, bunun yerine belirli bir zamanda ve tüketimin sonunda bozulacak olmasıdır. Örneğin ilk kadın çorapları yırtılmayacak şekilde üretilirken, zaman için yırtılır şekilde üretilmeye başlamıştır. İlk üretilen lambalardan birisi patlamamıştır ve hala yanmaktadır. Bu lamba, ABD’de bir itfaiye istasyonunda sergilenmektedir. Lamba üreticileri aralarında bir kartel oluşturarak, lambaların en fazla iki bin saat çalışacak şekilde üretilmesini garanti altına almıştır. Bu planlı gereksizlik yaklaşımı tekstilden yazıcıya, bilgisayardan otomobile kadar hemen her ürüne günümüzde uyarlanmış durumdadır. Planlı gereksizlikle büyüme ve istihdam, dolayısıyla toplumsal uyum sağlanır.

Büyümeme Sahte İhtiyaçlara Karşı Çıkıyor

Toplumsal istikrarın sağlanması amacıyla istihdam yaratılması için uygulanan diğer bir strateji de sahte ihtiyaçlar yaratmaktır. Buna endüstriyelizm denir. İnsanın aslında ihtiyacı olmayan ürünleri ihtiyaçmış gibi hissettirmek ve tüketimi artırmak için sürekli reklam ihtiyacı vardır. Reklamlar sayesinde insanların daha fazla ürüne arzu duyması, tüketimin artması hedeflenir. Örneğin selfie diye bir ihtiyaç son 10 senede ortaya çıkmış ve bugün telefonların ayrılmaz bir parçası olmuştur. İnsan selfie’siz yaşabilir mi? Evet. Nedeni basit. Atalarımız 70 bin yıldır yaşıyordu. Selfie sizin hayat konforunuza bir katkı sundu mu? Hayır. Bunun gibi binlerce sahte ihtiyaçla yaşıyoruz. Bunların hepsi de gezegeni tüketen büyümeye hizmet ediyor.

Büyüme Vurgusundan Nasıl Kaçınabiliriz?

Bu büyüme vurgusundan kaçınmak mümkün müdür? Bence evet. Bugün her ne kadar hayat kalitemiz artsa da, giderek daha fazla çalışıyoruz. İstanbul gibi metropollerde anne-babasını görmeyen ebeveynsiz çocuklar yetişiyor neredeyse. İşte büyümeme yaklaşımı, çalışma saatlerinin azaltılmasını savunuyor mesela. Dahası maddi uygarlığa dayalı hayat kalitesi artsa da mutluluğumuz artmıyor.

Tüketimi Azaltmalı, Hipertüketimle Mücadele Etmeliyiz?

Tüketimi mesela azaltmak gerekmez mi? Bugün Top Gun filminde belirtildiği gibi, “Reklamlar yüzünden ihtiyacımız olmayan arabaların ve giysilerin peşinden koşmuyor muyuz?” Bunları almak için krediler çekip borçlanıyoruz. Krediokrasiye hizmet etmiyor muyuz? Paradan para kazanmak iyi incelenirse, kanserli hücrelerin vücuda yayılması gibidir. Eşitsizlikleri yaratan tam da bu finansal ağlar değil mi? 2008 yılında dünya servetinin yarısı dünya nüfusunun %8’inin elindeyken, bugün dünya servetinin yarısı dünya nüfusunun %1’inin elinde.

Bu hipertüketim alışkanlıklarımızla ilgili bazı örnekler vereyim. Gelişmiş ülkelerde üretilen ürünlerin üçte biri tüketilmiyor bile. Modern öncesi toplumda ortalama bir evde yalnızca 100-200 parça eşya varken, bugün bu rakam 1.000-5.000 arasında. Sivil topluma giden paranın tam iki katı ülkemizde lüks mallara harcanıyor. Düzenli olarak tüketim ve statü ilişkisi vurgulanıyor.

Meta Fetişizmine Karşı Çıkmalıyız

Büyümeme yaklaşımı, tüm insan ilişkilerinin hipertüketim ve statü inşa eden meta fetişizmi ile şekillenmesine karşı çıkıyor. İnsanların şenlikli bir toplumda eğlenmesini, dayanışma ağları inşa etmesini, kültür üretmesini, daha az çalışmasını, kapitalist sistemin dikte ettiği insan ilişkilerindeki yüzeyselliklerden kurtulmamızı, derinlemesine ve dayanışmacı insan ilişkileri kurmamızı istiyor.

Nüfus Artışını Sorgulamalıyız

Büyümeme kuramının bazı öncüleri, büyüme kapanından çıkılması için nüfus artışının azaltılmasını savunuyor. Dünya tarihindeki en büyük icatlardan birinin cinsel zevki azaltmayan doğum kontrol yöntemlerinin olduğu bu çağda bu mümkün. Dünya nüfusununun sadece yüz yılda bir milyardan yedi milyara çıktığı bu çağda, nüfusun büyümesi nerede duracak? Küresel ısınmanın azaltılması için yapılacak girişimlerin en önemlisi doğurmamak olmalı. Bir insanın ekolojik ayak izini azaltmak için yapacağı en önemli hamle bir tane daha az çocuk yapmaktan geçiyor. Nüfus artışını bu bilinçle durdurmak gerekiyor.

Gıdaların Binlerce Kilometre Gitmesine Hayır Demeliyiz

Büyümeme yaklaşımı, gıdaların binlerce kilometre yol gitmesine karşı çıkıyor. Yerelde üretim ve tüketimi, yerel pazarları savunuyor. Bugün binlerce kilometre yol kat eden kajuyu yemesek de olmaz mı? Daha küçük, daha sürdürülebilir yapılar kursak, dayanışma ağları inşa etsek olmaz mı? Sade bir şekilde yaşasak, minimalizmi savunsak olmaz mı? Tüm insan ilişkilerini alınır-satılır bir yapıdan çıkarsak, birbirimizi dinleyebilsek, anlayabilsek, paylaşmayı öğrenebilsek olmaz mı? Bugün gelişmiş ülkelerde birçok insan, daha fazla tüketmek istemediğini, daha fazla seyahat etmek istemediğini, kullan-at ve hızlı modadan uzaklaşmak istediğini vurguluyor.

Kime Güveneceğiz? Elbette Kendimize

Ben bunların giderek daha fazla olacağına inanıyorum. Bugün kapitalizm birçok insana dünyayı anlamlandırmada kaynak olamıyor. İşte bu boşluğu büyümeme kuramı dolduruyor. Bugün büyümeme kuramının, bu ve benzeri birçok vurgusuyla giderek daha fazla insanı etkilediğini, ana akım bir yaklaşım haline geldiğini sevinerek görüyorum.

Büyümeme Kuramının Açmazları Yok mu?

Açmazları yok mu bu kuramın elbette var. Bu kavram hala liberal kapitalizm gibi bir set şeklinde tüm dünyayı ve ilişkileri açıklayabilecek bir değerler ve analizler bütününden yoksun. Daha çok birçok anti-kapitalistin, büyüme karşıtının buluştuğu bir şemsiye gibi.

Kuramın en büyük açmazı, kapitalist sistemdeki en büyük tıkanıklık olan sürekli büyüme tıkanıklığını açmaya aday. Bu açmaz ne mi? Giderek daha fazla büyümesi.

Bu yazı, Abdullah OSKAY tarafından yazılmıştır. 

Yorumlar

Bu makaleye henüz yorum yapılmamıştır.

Yorum Ekle

Sosyal Garaj Dünya'nın Tüm Seslerine ve Renklerine Açıktır

Tüm Soru Görüş ve Önerileriniz İçin Bize Ulaşabilirsiniz.
Bize Ulaşın